MUSTAFA BÜYÜKGÜNER

MUSTAFA BÜYÜKGÜNER

TAŞA YAZDIK, TOPRAĞA ÇİZDİK

A+A-

Mehmetçiğimizin kıyafetlerinde Göktürk harfleri ile yazan “Türk” kelimesinin kaldırılması tartışmalarına, yine Osmaneli Haber Gazetesi’nde “Türk Budun” ismiyle yayınlanan yazımızda, Bilge Kağan’ın 13 asır evvelinden “Türk beyleri Türk adını bıraktı. Çinli beyler Çin adını tutarak, Çin kağanına itaat etmiş…” diye seslenerek cevap verdiğini belirttikten sonra “Orhun Kitabeleri’nde ilk defa geçen ve ilk önce okunan “Türk” kelimesini; kuruluşunu Hun İmparatoru Mete Han’a kadar götürdüğümüz ordumuzdaki Mehmetçik'in omzunda görmeye dahi tahammül edemeyenlere, biz bir şey demeyecek miyiz?..” diye sorarak katkıda bulunmuştuk.

Cevap yine tarihimizden gelsin…

tasa-yazdik,-topraga-cizdik.jpg

Batı’da başta milletimiz olmak üzere genelde bütün doğu toplumları ile ilgili bir önyargı ve peşin hüküm var. Buna göre özelde Türkler, genelde doğu toplumları, barbar, savaşçı, gittiği yeri yakıp yıkan, tarumar eden milletler olarak gösteriliyor. Buna delil olarak da doğu milletlerinin önce Persler, ardından Türk akınlarının tetiklediği kavimler göçü ve en sonunda da Cengiz Han önderliğindeki Moğol akınlarının savaş ve yıkımdan baka bir şey getirmediğini gösteriyorlar.

altinordu-devleti-13-yy.jpg

Daha önce de pek çok defa bahsetmiştik; milletimizin kendisini “Türk” diye adlandırarak Orta Asya’da at koşturduğu dönemlerde Avrupa’da neredeyse şimdi bildiğimiz hiçbir bir millet ve devlet yoktu. Devlet kurma yeteneği bu kadar güçlü olan ve kodları geçmişe dayanan milletimiz için en büyük hakaret her halde milletimizi barbar ve hiçbir şeyden anlamaz olarak tanımlamak olur. Daha modern devlet anlayışının oturmadığı tarihlerde kendisinden sonra gelecek beylere, sultanlara ve tebaaya taş üzerinden tecrübelerini aktaran milletimiz için şu tespitte rahatlıkla bulunabiliriz.

50-100 yıllık tecrübeler ile devlet kurmak ve devlet geleneğine sahip olmak mümkün değildir. İşte yanı başımızda Ortadoğu’da sömürge imparatorluklarının laboratuarlarda kurdukları suni devletçiklerin nasıl hercümerç olduklarını görüyoruz. Başka ispata gerek mi var?...

Kurulan bütün devletler için bir yıldız koysa Samanyolu galaksisine benzeyecek olan Cumhurbaşkanlığı forsuna tarihte kurulmuş 16 büyük Türk devletini temsilen birer yıldız koyacak kadar geleneklerine ve tarihine bağlı olan devletimiz, elbette temelleri Orta Asya steplerinde atılan bu devlet geleneğinin üzerinde oturmakta. Bu devlet geleneğinin ise, sadece at sırtında elinde kılıç, boynunda sadak savaşan bir toplumdan çıkma ihtimali bulunmamakta.

İşte Moğol tecrübesi gözümüzün önünde…

Cengiz Han’ın kurduğu devlet, ölümüyle birlikte dört parçaya ayrıldıktan sonra, Moğollar bir daha eski güçlerine ve devletlerine hiçbir zaman ulaşamamışlardır.

Devlet kuracak milletin fethetme şevkiyle birlikte, bir nizam mefkuresi, estetik ve sanat anlayışı, tarih şuuru ve bilinci olması gerekmez mi? İlk yazılı kaynaklarında biri “Kutadgu Bilig” (Kutlu Bilge) olan ve devlet nizamından bahseden milletin bu kadar uzun soluklu bir devlet geleneğinin olması elbette tesadüflerle açıklanamaz.

Bu tespit sadece devlet nizamı ile ilgili değildir. Türk tarihinden, kültüründen hangi konuya el atsanız, bu mefkûreyi görürsünüz. Yine bu sayfalarda “Taşlar Dile Geldi” ismiyle yayınlanan yazımızda bu durumdan bahsetmiş ve Orta Asya topraklarında bulunan Taş heykellerindeki Türk Alp ve kumandanlarının oturuş şekli ile Osmanlı padişahlarının oturuş şekillerinin dahi aynı olduğunu belirtmiştik.

Yazımıza eklemiş olduğumuz seramik tabak örneklerini incelediğimizde milletimizin estetik ve sanat anlayışı hakkında da fikir sahibi oluyoruz. Pek çor örnek arasından seçmiş olduğum bu seramik tabaklarındaki resimler, milletimizin yaşadığı çok değişik coğrafyalarda, benzer bir zevk ve ruh bütünlüğü içerisinde olduğunu göstermiyor mu?

Mısır ve Filistin bölgesinde devlet kuran Fatimi çinisindeki kadın motifinin Orta Asya’dakilerden ne farkı var. Veya Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan Altınordu Devleti’ne ait seramik tabaktaki hayvan motifleri ile Horosan ve İran bölgesinde yaşayan Selçuklular’a ait seramik tabakta bulunan motifler arasındaki estetik ve usul birbirine akraba değil mi?.. Türk milleti her konuda zirveyi Osmanlı Devleti döneminde yaşamıştır. 16. yüzyıla ait İznik çinisindeki sanat anlayışı ve estetiğin de Altınordu ve Selçuklu mirasının üzerinde zirve yaptığı anlaşılmıyor mu? Üstelik bu çinide bulunan at motifinin bağlanmış olan kuyruğu bize Orta Asya steplerinden beri devam edegelen devlet nizamı mefkuremiz hakkında bir fikir vermiyor mu?

11. Asırda Malazgirt Savaşı’nda Sultan Alparslan’ın kendi atının kuyruğunu bizzat kendisinin düğümlediği bu at kuyruğunu düğümleme usul ve biçimi bize Orta Asya’dan kalan miraslardan biridir. Hala günümüzde cirit oyunlarında ciritçiler atlarının kuyruklarını bağlayarak bu geleneği devam ettirmektedirler.

Büyük devlet olmak, sadece güçlü orduya ve ekonomiye sahip olmakla izah edilemez. Bunlardan daha önemlisi bir devlet geleneğine ve tarihi köklere sahip olmaktır. Nasihatini taşa yazan, estetiğini toprağa çizen milletimiz bu tezimizin en önemli örneklerinden birisidir.

Bu yazı toplam 4356 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar