MUSTAFA ÖKTEM’İN BÜYÜK BAŞARISI

MUSTAFA ÖKTEM’İN BÜYÜK BAŞARISI

Osmaneli’nin genç ve başarılı isimlerinden biri olan, Osmaneli Merkez Avcılık ve Atıcılık Kulübü başkanı, aynı zamanda sendikacı olan Mustafa Öktem,...

A+A-

Osmaneli’nin genç ve başarılı isimlerinden biri olan, Osmaneli Merkez Avcılık ve Atıcılık Kulübü başkanı, aynı zamanda sendikacı olan Mustafa Öktem, başarılarına bir yenisini daha ekledi. Türkiye genelinde açılan “Demokraside Sendikaların Yeri ve Önemi” makale yarışmasında, yazmış olduğu makale en iyi iki makaleden biri seçildi. 

Geçtiğimiz hafta kendisine ödülleri takdim edilen Mustafa Öktem yaptığı açıklamada; “Kemal Türkler Eğitim ve Kültür Vakfı (KETEV) tarafından düzenlenen “Demokraside Sendikaların Yeri ve Önemi” konulu makale yarışmasına katılmıştım. Vakfın Yönetim Kurulu ve jürilerinin yapmış oldukları değerlendirme sonucunda, yazmış olduğum makale Türkiye genelinde en iyi iki makaleden biri seçilerek dereceye layık görülmüş ve bugün İstanbul’da düzenlenen törende benim için çok anlamlı olan hediyeler şahsıma takdim edilmiştir. Her türlü platformda insanlara katkı sağlayan bir takım projeler üretip emek vermekten çok büyük keyif alıyorum. Yarışmanın düzenlenmesinde emeği geçenlere sonsuz teşekkür ediyorum.”dedi.

Türkiye'de Demokrasi mücadelesinde sendikaların yeri ve önemi
Sendikal örgütlenme,ülkelerin kültürel,toplumsal,siyasal ve sosyal yapısıyla alakalı bir durum olduğu gibi,tartışmasız sanayileşme boyutu ilede direk bağlantılı bir konudur.Sendika içi demokratik işleyiş,sendikanın haksızlıklar karşısındaki duruşu ve özellikle yasal çerçevelerle de yakından ilişkilidir.
Türkiye'de 1946 yılında çok partili seçim döneminin başlamasıyla birlikte sendikalaşmalar da yasal olarak başladı.Fakat yasal düzenlemelerin sınırlı olması ve işçi sınıfının hareket alanının çok dar olması sebebiyle 1963 yılına kadar geçen 17 yıllık zaman zarfında sendikalar çok fazla söz sahibi olamadılar.
27 Mayıs 1960 yılında gerçekleşen Askeri darbe sonrasında Türkiye yepyeni bir sendikal döneme girmiştir. İşçiye henüz grev ve toplu sözleşme hakkı verilmemesine rağmen en azından, işçinin temel hak ve özgürlükleri,grev ve toplu sözleşme hakkı, çalışma koşulları ve ücretleri tartışılmaya başlamıştı.
Yasalarda olmamasına rağmen 28 Ocak 1963 yılında Kavel Kabloda başlayan iş bırakma ve hak arama direnişi aslında Türk işçi tarihinin önünü açan en şerefli ve demokratik eylemlerden biri oldu. Grev yapmanın suç sayıldığı hatta hain ilan edildiği ve teşebbüs edenlerin cezalandırıldığı bir süreçte gerçekleştirilen bu büyük şanlı direniş tüm zorluklarına rağmen kazanımlarla sonuçlanmış ve sendikal mücadele adına dönüm noktası olmuştur.
Disk'in kurucusu ve dönemin Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Kemal Türkler'in kararlı duruşu ve öncülüğünde gerçekleşen şanlı Kavel direnişi Türkiye demokrasi tarihine çığır atlatmış ve işçi sınıfı için bir umut olmuştur. 
Türkiye'de ses getiren bu şanlı direniş sonrasında dönemin Başbakanı İsmet İnönü ortaya çıkan bu işçi hareketine karşı duyarsız kalamamış ve işçi sınıfının hakettiği, grev ve toplu sözleşme haklarının  verilmesine yönelik  gerekli düzenlemelerin yapılması talimatını vermek zorunda kalmıştır. 15 Temmuz 1963'te kabul edilen ve 24 Temmuz 1963'te yürürlüğe giren 274 ve 275 sayılı Sendikalaşma,Toplu sözleşme ve Grev haklarının kanunlaşmasıyla birlikte Kavel işçisi adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır.
İşçi sınıfında kavel direnişi ile başlayan hareketlilik dönemin hükümetini kanun çıkarmaya mecbur bırakmış ve sonraki yıllarda kazanılan birçok hak ve özgürlük için emsal bir mücadele olarak görülmüştür.
1963 yılında yürürlüğe giren kanunla birlikte daha örgütlü ve daha güvenceli bir şekilde, hızla büyüyen işçi sınıfı demokrasinin sigortası olduğu gibi ve toplumunda yeşeren umudu olmuştur.
Türk-İş'in işveren yanlısı ve esnek politikalarına duyarsız kalamayan  dönemin Maden-İş sendikası Genel Başkanı Kemal Türkler ve  beraberindekiler 13 Şubat 1967 tarihinde  Maden İş, Lastik-İş, Basın-İş ve Bağımsız Gıda-İş sendikaları ile birlikte Türk-İş'ten ayrılarak Disk'i kurdular.
Disk'in kurulmasıyla birlikte Türkiye'de mücadeleci sendikacılık ve demokrasi  adına yep yeni bir dönem başlıyordu.İşçilerin sınıf bilinciyle hareket ederek gerçekleştirdiği eylemler, direngenlikler ve grevler işçi sınıfı adına bir çok hak kazanımı ile sonuçlanmıştır.
Disk'in ilerleyişine ve hak arayışlarına tahammül edemeyen sermaye, Disk'in önünü kesmek ve hatta kapatmak için elinden geleni yapıyordu. Nitekim sermaye ve meclis ortaklı 274 ve 275 sayılı sendikalar kanunu, toplu sözleşme ve grev haklarının revize edilerek esnetilmesi ve işçi harekatının sindirilmesi için yeni bir hamle ve düzenleme yapılmıştır.
Bununla birlikte başlayan 15-16 Haziran 1970 tarihlerinde gerçekleşen büyük işçi direnişi,yüzbinlerce işçinin örgütlü bir şekilde sokağa dökülmesine neden olmuş ve işçinin mücadeleci sendikacılık anlayışına yeni bir ivme kazandırmıştır.
İşçi sınıfının yaptığı eylemler öyle etkili olmuştur ki, hükümet önce sıkıyönetim ilan ediyordu ve ardından Disk'in yöneticilerini tutuklayarak işçi sınıfını korkutmaya çalışıyordu.
1980 öncesinde Disk'in defalarca kez kapatılması teşebbüsü, disk yöneticilerinin defalarca tutuklanıp cezaevine atılmaları,1 Mayıs 77'de gerçekleştirilen işçi katliamı, 15-16 Haziran direnişlerinde yapılan katliamlar  ve 22 Temmuz 1980 yılında işçi öncüsü Kemal Türkler'in vahşice öldürülmesi aslında sermayenin kapitalist düzenin çıkarları uğruna yaptığı ve demokrasiye vurduğu en büyük darbeydi.
12 Eylül 1980 yılında gerçekleşen askeri darbeye kadar Türkiye'de sendikal hak ve özgürlükler zirveye tırmanmış ve özellikle Kemal Türkler'in önderliğinde Disk'e bağlı sendikların kararlı mücadeleleri sonucunda işçi sınıfı adına büyük kazanımlarla sonuçlanmıştır.
1963 yılında yürürlüğe giren kanun ile birlikte yükselme dönemi yaşayan sendikal anlayış ve onunla paralel olarak hızla gelişen demokrasi kültürü, 1980 darbesi ile birlikte gerçekleşen gözaltılar, tutuklamalar, insanların haberleri olmaksızın Türk İş'e yapılan üyelik geçişleri,kapatmalar,yasaklamalar,antidemokratik ve yasadışı müdahelelerle erozyona uğratılarak demokrasiye ağır darbe vurulmuş ve sendikal mücadelenin önü tamamen kapatılmıştır.  
1980 sonrası gerileme dönemi yaşayan örgütlü mücadele, 1992 yılında küllerinden yeniden doğarak toparlanmaya çalışsa da 2002 yılından sonra Anayasal hakların hukuksuzca gaspedilmesi ile birlikte işçi sınıfına duraklama dönemi yaşatmaya başlamıştır.
1992 yılında Disk ve Disk'e bağlı sendikalar hakkındaki davaların beraatle sonuçlanması ile birlikte, 4-5 Eylül 1993 tarihlerinde Maden-İş ve Otomobil İş sendikaları güç birliği yaparak Birleşik Metal İşçileri Sendikası'nı kurmuş ve 21.yüzyıl Türkiye'sinde ekmeğin kavgasını yapan ve hak arayan bir sendika olarak işçi sınıfının yeni umudu olmuştur.
2002 yılı sonrasında Hükümet güdümlü ve hak arama yitisine hiç sahip olamamış sözde sendikalar, hayal edemedikleri şekilde hızla büyümüş, her türlü haksızlığın ve anayasal darbelerin karşısında durmuş sendikalar ise her türlü zorluk ve baskılara maruz bırakılarak demokrasiye ağır darbeler vurulmuştur. 
2002 yılından sonra hükümetin izlediği baskıcı, yasaklı ve kapitalist politikalara rağmen demokratik haklarını kullanan yürekli  metal işçisi, grev yasaklarına ve baskıcı yaptırımlara rağmen kararlı ve dik duruşlarıyla bir çok kazanım elde etmiş ve adını tarihe birkez daha altın harflerle yazdırmıştır.
Türkiye'de gerçek ileri demokrasi, ancak sivil toplum örgütlerinin çoğalması ve düşüncelerine saygı gösterilmesi ile tesis edilir.
''Benim gibi düşünmeyen yaşamasın'' düşüncesinde olan bir zihniyet hiçbir zaman ileri demokrasiyi tesis edemeyecektir.
Dolayısıyla özgür, baskısız ve demokratik işleyişi olan gerçek sendikalar, toplumların en büyük sivil toplum örgütleri olarak demokrasinin temel taşlarını oluşturmaktadır.
Cumhuriyet tarihinin en kritik dönemlerinde, sendikalı işçi sınıfı demokrasinin en belirleyici ve en etkin unsuru olmuştur.
 Demokratik hak ve özgürlükler ve onun kilometre taşı olan sendikal hak ve özgürlükler aslında orantılı olarak birbiriyle ilişkilidir.Sınıf bilinci ve sendikal harekete karşı olan her lider sicilli faşist bir diktatördür.
Sendikal mücadele ve sınıf bilinci demokrasinin olmassa olmazlarıdır.Ünlü Düşünür Lord Acton'un da ifade ettiği  '' Gerçek demokrasi, hiç kimsenin halkın üzerinde bir güce sahip olmaması demektir'' sözü aslında içinde bulunduğumuz demokrasi anlayışını bir kez daha açıkça gözler önüne sermektedir.
Günümüzde sermaye ve sermaye güdümlü sendika ağaları,düzenledikleri eğitim programları, yürüttükleri göz boyayan antidemokratik propagandalarla, işçi sınıfının temel hak ve arayış hakkını baltalamaya,işçi sınıfının hareket alanlarını daraltmaya,düşüncelerini köreltmeye ve sınıfı toplumsal olayların dışına iterek sadece sendika içerisinde aktif kalmaları için sürekli gayret içerisinde olmaktadırlar.
Sendikaların pasifize edildiği toplumlarda demokrasinin, kanadı kırık bir kuştan hiç bir farkı kalmayacağı gibi hiçbir zamanda yol alamayacaktır.
Tarihte sormayan, sorgulamayan ve demokrasi mücadelesi vermeyen toplumlar telafisi mümkün olmayan bedeller ödeyerek kaybetmeye mahkum olmuşlardır.
Dolayısıyla faşizmin ve kapitalist düzenin esareti altında kalmamak için tüm baskılara rağmen,sendikalar, gerçek demokrasinin sahipleri olarak, demokrasinin yeniden tesis edilmesi, iyileştirilmesi  ve korunması adına toplumsal temel hak ve özgürlük arayışlarına devam etmelidir.

Bu haber toplam 3734 defa okunmuştur
Etiketler :
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum