MUSTAFA BÜYÜKGÜNER

MUSTAFA BÜYÜKGÜNER

“GENÇ OSMAN”LAR HÂLÂ YAŞIYOR

A+A-

Biliyorsunuz geçtiğimiz haftayı ülke olarak çok büyük bir acı ile kapattık. Mehmetçiğin bölücü hainleri memleketimizden defetmek için girdiği operasyonlarda, teröristlerin yerini ihbar eden, su gibi gencecik bir evladımız, Eren’imiz bu hainler tarafından şehit edildi.

Acı haber kamuoyuyla paylaşıldıktan sonra, sosyal medya üzerinden yapılan yorumlar “İyi Ki Varsın Eren” sloganı ile paylaşıldı. Yayınlanan fotoğraflarlarında; mahalleden bir kardeşim, bir akrabam, her gün selamlaştığım çarşıda bir esnafın çocuğu gibi, sanki çok tanıdığım birine bakıyormuşum izlenimine kapıldım. Konuştuğum pek çok kişinin de aynı tespitlerde bulunduğunu hayretler içerisinde gördüm. Fotoğrafında giydiği kıyafet, seçtiği mekân, makineye değil de çok, çok ötelere bakan tavrı, yüzündeki ciddiyet ile sanki geçmişin derinliklerinden gelen ve (ân)a değil geleceğe doğru süzülen bir hâli yok mu Eren’in?..

Bilmiyorum belki de yaşanan bu acı psikolojimizi etkiliyor ve Eren ile tarihte yaşanan pek çok tarihi olay ve kahramanı birbiri ile örtüştürüveriyoruz. Milletimizin mizacı buna uygundur ve asırlardan beri devam edegelen sözlü anlatı üslubumuz da bunu göstermektedir.

Eren’in haberi medyaya düştükten kısa bir süre sonra Eren ile Çanakkale Savaşı’nda cepheye giden (gönderilen) 15’likler arasında hemen bir rabıta kuruluverdi. Çok sevilen bir Tokat türküsünde;

“Hey onbeşli onbeşli,

Tokat yolları taşlı,

Onbeşliler gidiyor,

Kızların gözü yaşlı…” diye anlatılan 15’liklerden kasıt, Çanakkale Savaşı’nda artık savaşacak yetişkin insan kalmadığı için 15 ile 18 yaş aralığındaki gençlerdir…

Kimisi şehit, kimisi gazi olan bu gençler Türk Milleti’nin artık (dna)sına kadar işleyen fedakârlık ruhu ve kahramanlık karakterinin ete kemiğe bürünmüş halidir. Bu karakter milletin iliklerine o kadar işlemiştir ki, dış mihraklar tarafından yıllardır silinmeye çalışılan bu hasletler devletin ve milletin içinde bulunduğu zor durumlarda bazen tek bir ferdin şahsında bazen de milletin tamamına şâmil olarak ortaya çıkıvermektedir.

Bu gençlerden biri de elbette “Genç Osman”dı... Osmanlı Sultanı 4. Murat’ın Bağdat’a yapacağı sefer öncesinde Anadolu’dan asker toplanılırken çelimsiz, zayıf bir genç; asker toplayan görevlinin yanına gelerek orduya katılmak istediğini söyler. Görevli gence şöyle bir bakar ve (belki bir küçük görmeyle, belki de henüz askerlik çağına ulaşmadığını dile getirmek amacıyla) askere yazılamayacağını, çünkü askere yazılmak için tarağın bıyıklarında durması gerektiğini söyler. Dilimize yerleşen bıyıkları yeni terlemiş deyimindeki kadar küçük olan bu gencin ve neslinin elbette henüz bıyıkları tarak tutacak kadar gür ve uzun değildir. Ancak Osman’ın bulunduğu cemiyette “Kim var?” diye sorulmuş, o da imanının ve vatan sevgisinin gereği “Ben varım!..” demiştir... Bunun üzerine bulduğu bir tarağın dişlerini dudaklarına saplayarak yeniden görevlinin yarına gider ve “İşte tarak bıyığımda duruyor” der.

Bu olaydan üst rütbeli yetkililerin de haberi olunca Genç Osman da orduyla birlikte sefere katılır. Genç Osman’ın kahramanlıklarının neredeyse Bağdat’ın fethinin dahi önüne geçtiği ve halk anlatılarında Sultan Murat’ın “Keşke Osman’ı kaybedeceğime Bağdat’ı alamasaydım” diyecek kadar efsaneleştiği, daha sonra bu konuda pek çok hikâye ve türkünün ortaya çıktığı bilinmektedir.

Rivayetlerden birine göre, savaş esnasında düşman tarafından Genç Osman’ın başı kesilmiş, ancak Genç Osman başını koltuğunun altına koyarak üç gün daha bu şekilde düşmanla savaşmıştır. Bir başka rivayette ise Sancak’ı tutan Genç Osman’ın her iki bileği de düşman tarafından kesilir, ancak Genç Osman sancağı bu haliyle taşımaya devam eder. Başka bir askerin bu hâli görüp sorması ile Genç Osman sancağı düşürür ve orada can verir. En akla yatkın rivayette ise Genç Osman tıpkı Ulubatlı Hasan gibi Bağdat Kalesi’ne ilk çıkan ve kalenin burcuna sancağı diken, bu esnada da atılan oklar yüzünden can verip şahadete yürüyen askerdir.

Şimdilerde mehterin çaldığı, güftesini ise bu sefere katılan Kayıkçı Kul Mustafa’nın yazdığı “Genç Osman Destanı” bu kahramanlık hikâyesini anlatmaktadır:

“Genç Osman dediğin bir küçük uşak,

Beline bağlamış ibrişim kuşak,

Askerin içinde birinci uşak,

Allah allah deyip geçer genç Osman...

 

Genç Osman’ı Karacaoğlan ise şöyle anlatmaktadır:

“İbtida yürüyüş oldu Bağdad'a

Sıçradı hendeği geçti Genç Osman

Vuruldu bayraktar, kaptı bayrağı

İrişti bedene dikti Genç Osman”

“Vatan sevgisi imandandır” hadisi milletimizi tek tek bütün fertleriyle sardığı gibi, bütün bir cemiyet üzerinde de etkisini göstermektedir. Bu bakımdan 15’lik bir delikanlının hiç çekinmede teröristlerin bulunduğu yerleri göstermesi ile düşmanla savaşmak için cepheye gitmesi ve hatta 15 Temmuz gecesinde de gördüğümüz gibi hiç çekinmeden hainlerin elindeki tankların tüfeklerin namlularının üzerine yürümesi hep bu sevginin ve imanın tezahürüdür.

Üstad Necip Fazıl’ın; “ ‘Kim var!’ diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert ‘ben varım!’ cevabını verici, her ferdi ‘benim olmadığım yerde kimse yoktur!’ duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik...” diye ifade ettiği bu gençlik, kendisini ara ara ve lâkin milletin her dara düştüğü zamanda göstermektedir.

Neyse ki; Genç Erenler, Onbeşlikler ve Genç Osmanlar var…

Şükür ki; Genç Osmanlar hâlâ yaşıyor…

Biliyorsunuz geçtiğimiz haftayı ülke olarak çok büyük bir acı ile kapattık. Mehmetçiğin bölücü hainleri memleketimizden defetmek için girdiği operasyonlarda, teröristlerin yerini ihbar eden, su gibi gencecik bir evladımız, Eren’imiz bu hainler tarafından şehit edildi.

Acı haber kamuoyuyla paylaşıldıktan sonra, sosyal medya üzerinden yapılan yorumlar “İyi Ki Varsın Eren” sloganı ile paylaşıldı. Yayınlanan fotoğraflarlarında; mahalleden bir kardeşim, bir akrabam, her gün selamlaştığım çarşıda bir esnafın çocuğu gibi, sanki çok tanıdığım birine bakıyormuşum izlenimine kapıldım. Konuştuğum pek çok kişinin de aynı tespitlerde bulunduğunu hayretler içerisinde gördüm. Fotoğrafında giydiği kıyafet, seçtiği mekân, makineye değil de çok, çok ötelere bakan tavrı, yüzündeki ciddiyet ile sanki geçmişin derinliklerinden gelen ve (ân)a değil geleceğe doğru süzülen bir hâli yok mu Eren’in?..

Bilmiyorum belki de yaşanan bu acı psikolojimizi etkiliyor ve Eren ile tarihte yaşanan pek çok tarihi olay ve kahramanı birbiri ile örtüştürüveriyoruz. Milletimizin mizacı buna uygundur ve asırlardan beri devam edegelen sözlü anlatı üslubumuz da bunu göstermektedir.

Eren’in haberi medyaya düştükten kısa bir süre sonra Eren ile Çanakkale Savaşı’nda cepheye giden (gönderilen) 15’likler arasında hemen bir rabıta kuruluverdi. Çok sevilen bir Tokat türküsünde;

“Hey onbeşli onbeşli,

Tokat yolları taşlı,

Onbeşliler gidiyor,

Kızların gözü yaşlı…” diye anlatılan 15’liklerden kasıt, Çanakkale Savaşı’nda artık savaşacak yetişkin insan kalmadığı için 15 ile 18 yaş aralığındaki gençlerdir…

Kimisi şehit, kimisi gazi olan bu gençler Türk Milleti’nin artık (dna)sına kadar işleyen fedakârlık ruhu ve kahramanlık karakterinin ete kemiğe bürünmüş halidir. Bu karakter milletin iliklerine o kadar işlemiştir ki, dış mihraklar tarafından yıllardır silinmeye çalışılan bu hasletler devletin ve milletin içinde bulunduğu zor durumlarda bazen tek bir ferdin şahsında bazen de milletin tamamına şâmil olarak ortaya çıkıvermektedir.

Bu gençlerden biri de elbette “Genç Osman”dı... Osmanlı Sultanı 4. Murat’ın Bağdat’a yapacağı sefer öncesinde Anadolu’dan asker toplanılırken çelimsiz, zayıf bir genç; asker toplayan görevlinin yanına gelerek orduya katılmak istediğini söyler. Görevli gence şöyle bir bakar ve (belki bir küçük görmeyle, belki de henüz askerlik çağına ulaşmadığını dile getirmek amacıyla) askere yazılamayacağını, çünkü askere yazılmak için tarağın bıyıklarında durması gerektiğini söyler. Dilimize yerleşen bıyıkları yeni terlemiş deyimindeki kadar küçük olan bu gencin ve neslinin elbette henüz bıyıkları tarak tutacak kadar gür ve uzun değildir. Ancak Osman’ın bulunduğu cemiyette “Kim var?” diye sorulmuş, o da imanının ve vatan sevgisinin gereği “Ben varım!..” demiştir... Bunun üzerine bulduğu bir tarağın dişlerini dudaklarına saplayarak yeniden görevlinin yarına gider ve “İşte tarak bıyığımda duruyor” der.

Bu olaydan üst rütbeli yetkililerin de haberi olunca Genç Osman da orduyla birlikte sefere katılır. Genç Osman’ın kahramanlıklarının neredeyse Bağdat’ın fethinin dahi önüne geçtiği ve halk anlatılarında Sultan Murat’ın “Keşke Osman’ı kaybedeceğime Bağdat’ı alamasaydım” diyecek kadar efsaneleştiği, daha sonra bu konuda pek çok hikâye ve türkünün ortaya çıktığı bilinmektedir.

Rivayetlerden birine göre, savaş esnasında düşman tarafından Genç Osman’ın başı kesilmiş, ancak Genç Osman başını koltuğunun altına koyarak üç gün daha bu şekilde düşmanla savaşmıştır. Bir başka rivayette ise Sancak’ı tutan Genç Osman’ın her iki bileği de düşman tarafından kesilir, ancak Genç Osman sancağı bu haliyle taşımaya devam eder. Başka bir askerin bu hâli görüp sorması ile Genç Osman sancağı düşürür ve orada can verir. En akla yatkın rivayette ise Genç Osman tıpkı Ulubatlı Hasan gibi Bağdat Kalesi’ne ilk çıkan ve kalenin burcuna sancağı diken, bu esnada da atılan oklar yüzünden can verip şahadete yürüyen askerdir.

Şimdilerde mehterin çaldığı, güftesini ise bu sefere katılan Kayıkçı Kul Mustafa’nın yazdığı “Genç Osman Destanı” bu kahramanlık hikâyesini anlatmaktadır:

“Genç Osman dediğin bir küçük uşak,

Beline bağlamış ibrişim kuşak,

Askerin içinde birinci uşak,

Allah allah deyip geçer genç Osman...

Genç Osman’ı Karacaoğlan ise şöyle anlatmaktadır:

“İbtida yürüyüş oldu Bağdad'a

Sıçradı hendeği geçti Genç Osman

Vuruldu bayraktar, kaptı bayrağı

İrişti bedene dikti Genç Osman”

 

“Vatan sevgisi imandandır” hadisi milletimizi tek tek bütün fertleriyle sardığı gibi, bütün bir cemiyet üzerinde de etkisini göstermektedir. Bu bakımdan 15’lik bir delikanlının hiç çekinmede teröristlerin bulunduğu yerleri göstermesi ile düşmanla savaşmak için cepheye gitmesi ve hatta 15 Temmuz gecesinde de gördüğümüz gibi hiç çekinmeden hainlerin elindeki tankların tüfeklerin namlularının üzerine yürümesi hep bu sevginin ve imanın tezahürüdür.

Üstad Necip Fazıl’ın; “ ‘Kim var!’ diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert ‘ben varım!’ cevabını verici, her ferdi ‘benim olmadığım yerde kimse yoktur!’ duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik...” diye ifade ettiği bu gençlik, kendisini ara ara ve lâkin milletin her dara düştüğü zamanda göstermektedir.

Neyse ki; Genç Erenler, Onbeşlikler ve Genç Osmanlar var…

Şükür ki; Genç Osmanlar hâlâ yaşıyor…

Bu yazı toplam 6295 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar