Ömer ERKAL

Ömer ERKAL

BUĞDAY GERİDE İLLA HİMMET

A+A-

Yolculuk başladığından itibaren cüzdanımı çaldıracağım korkusu ile uykulu gözlerimi bir türlü dinlendiremedim. Tanıdığım kimse de olmadığı için muhabbet de edemiyordum. Bir şey yapmadığımdan dolayı uyku iyice bastırdı. Kitabımı çıkarıp okusam uykum iyice kışın gecenin gelmesinin kolaylığı kadar beni bulması kolay olacaktı ve uykum daha çok artacaktı. Gözlerim kapanacak diye tuvalete en az yirmi kere gittim yüzüme su çarpmak fayda etmiyordu, camı açıyordum ayılmak için yüzüme çarpan hava hasta edecek diye kapatmak zorunda kaldım en iyisi karşımda oturan kasketi olan -sanırım- bıyıkları sigara içmekten sararmış yeni traş olmuş, yanağında ben olan yeşil gözlü amca, onunla tanışarak birine güvenebilirdim ama tanışmak ne kadar güvenli hissettirecek diye düşünürken “Selamün aleyküm” deyip başladım muhabbete. Ardından uzun süredir konuşmadığı için amca öksürerek “Aleyküm selam” dedi. Sonrasında “ Amca yolculuk nereye? “ diye sorunca o da “Yoldan gelir, yola giderim.” cevabını verdikten sonra küçük bir gülümseme ile yandaki dağlara döndü ve mizacını bozmadı. Bende hafif bir tebessümle “Hay’dan geldik Hu 'ya gideceğiz, hesabı” deyip güldüm fakat o tebessümünü arttırmadı, hafifçe of çekerek bana doğru döndü ve “İsmin ne senin?” dedi, ben de “Yunus.” dedim “Senin ki ne amca? “ diye sorunca o da “ Emre .“ dedi hafifçe tekrardan tebessüm etti “Latife ettim evlat “dedi “İsmim Ali, Ali Çavuş derler bana “ dedi. “ Sesiniz çok şey …” dedim “Unuttum  ne diyeceğimi dilimin ucunda ama” derken oda “Hatırlayınca söylersin“ dedi ve ardından “Senin yolculuk nereye” deyince ben Y….eli’ ne...”dedim. Ardından “Amca sen söylemedin nereye gideceğini...”deyince o da bana aynı yere Yunus Emre” dedi ardından hızlıca” Ali Amca sadece Yunus.” dedim. O da “Hiç olur mu Yunus 'sus Emre Emre'siz Yunus.” dedi. Bende o yaptığı latifeden aklıma geldi ben Yunus deyince o da Emre demişti kim bu Yunus ve ya Emre  aynı kişi mi? Yunus Peygamber’ i biliyordum ama acaba onu yutan balığın adı mı Emre idi... Uyukladığımı fark ettim. Sonrasında Ali Çavuş’a bakarken artık güvenle uyuyabilirim diye düşünürken” Ali Amca ben biraz kestireyim.”dedim o da “Sen bilirsin evlat.” dedi bende kafamı cama dayayıp ray sesleri içinde uyumaya koyuldum. Cüzdanını arka cebimden cama yaslandığım tarafa ön cebime koydum elimi de üstüne koyup uyumaya başladım. Böyle vakitsiz uyuduğum zamanlar çok fazla rüya görürüm ve gördüm de “Bir nehir vardı nehrin yanında bir adam elindeki kâğıtları suya atıyor veya yakıyor sonra da ağlamaya başlayıp gidiyor. Ben de nehirde bir kayık üstündeyken onu görünce elimdeki kürekleri hızla çekmeyi bırakıp o adamı seyrediyorum, o gittikten sonra susayıp nehirden üç kere su içiyorum.” hemen uyandım cam buhar olmuştu kafamı oradan çekip hemen cüzdanımı kontrol ettim oradaydı Ali Çavuş’ ta kasketini burnuna indirip elini birleştirmiş bir şekilde uyuya kalmıştı. Ben de sessizce odadan çıkıp tuvalete gittim elimi yüzümü yıkadım ama hala kendime gelemedim. Trendeki birkaç kişi hariç herkes uyuyordu, en iyisi bende uyuyayım diye düşündüm. Tekrardan aynı yere gittim anında uyuyakaldım ve yine bir rüya gördüm. Rüyamda ağaçtaki bir bülbüldüm ama sesim çok kötüydü. Normal bir bülbül sesine benzemiyordu ama altımda yine o adam elindekilerin yakıyordu o yaktıkça yukarı çıkan duman benim sesimi daha iyi çıkmasını sağladı. O kadar güzel ötüyordum o yaktıkça ben daha güzel şakımaya başladım ardından o yaktığı kağıtların dumanını soludukça daha yükseğe uçmaya başladım. O kadar yükseğe çıkınca yüreğim bir kan sinisine dönüştü ve düşmeye başladım tam düşerken ayıldım ayılır ayılmaz ayağımı ittirdim yere gerçekten düşüyorum sandım. O sırada Ali Çavuş uyanıp gözleri kırmızılaşmış dudakları kurumuş bir şekilde “Günaydın.” dedi ben de ona “Davudî!” oda “Ne dedin?” dedi bende “Sesin amca hatırladım söyleyeceğim buydu yani kalın gür.” dedim uzun bir sessizlik oldu sadece trenin ıssız derinlikte ki sesini duyuyordum. Tam o sırada kondüktör kapıyı çalarak girdi “Yemek getirdim abi.” dedi Ali Çavuşa bakarak o da “Eyvallah kardeşim.”;dedi getirdiği bir parça ekmek ve çorbaları önümüzdeki küçük masanın üstüne koydu çorba gelince acıktığımı hissettim Ali Çavuş da bir bir eliyle parçaladığı ekmekleri içine atıp çorbayı içmeye başladı ben de sol elime ekmeği aldım sağ elime de kaşığı çorbadan bir kaşık alıyordum sonra Ali Çavuşun yaptığı gibi yaparım diye ekmeğin yarısını ayırdım çorbanın yarısını gelince özendiğim için bende içine attım öyle denedim pek birşey değişmedi. Çorbayı bitirdikten sonra masadaki peçete ile ağzımı sildim ve ardından afiyet olsun dedim tekrardan uyku bastırdı Ali Çavuşa bakarak tekrar uyuyakaldım rüyamda küçük bir balıktım tekrardan o adam kağıtları yakıyor, ağlıyor ve gidiyor ben de nehrin akışının kainat denizi gibi  görünen derinliğine doğru süzülerek düşüyorum ve  yüzemiyorum attığı kağıt suda birkaç saniye yüzdükten sonra batıyor ve o her kağıttan sonra yüzmeyi daha iyi öğreniyorum tekrardan uyandım tam o sırada Ali Çavuş uyuya kalmıştı, ve önümüzdekileri de kondüktör almıştı. Ben de cebimdeki mendil çıkardıktan sonra burnumu sildim ve bir nefes aldım. Ray seslerinden duyduğum ışık iyice beni uyumaya teşvik ediyordu ve  tekrardan uyuya kaldım ve bu sefer ise bir elimde kıyafetlerimi taşıdığım çanta ile otel soruyordum esnafa ama bildiğimiz esnaf gibi değil eski dilde ne derler “Ahîler!” onlara kalacak yer  sormak için bir demirci'nin dükkanına uğradım ve eli ile gösterdiği yere gittim  Bir kalacak yerden çok duvar yığınına benziyordu, tam önünde dururken elimi cebime attım ve birkaç tane buğday vardı. Elimi hızlıca çıkardım cebimdeki buğdaylar düştüler ben de onları almadım ardından umursamaz biçimde üç metrelik kapıya vurdum ve kocaman kavuğu olan bir adam açtı o adamın kalbindeki bilgelik yüzünde suret bulmuştu. Bana bakarken sanki beni tanırmış gibi “Geldin mi? hoşgeldin.”dedi ben de istemsizce “Ben bilmem” dedim içeri geçtim ve bir grup toplanmış sanki beni bekliyormuşcasına  “Hoşgeldin pirdaş” dediler “Ben bilmem” dedim beni aralarında biri karşıladı ve dedi ki “ Ben Molla K….. gel seni odana götüreyim .” dedi  beni odama götürdüler ve  açtılar kapıyı… Kapı açılır açılmaz tahtanın soğuk kokusunu duymuştum.  Odanın içinde bir yer yatağı ve küçük aynalar vardı “Geç bakalım pirdaş” dedi “Ben bilmem” dedim içeriye geçtim kapıyı kapattım. Anlamsızca yatağa oturdum sanki ben bilmem den başka hiçbir şeyim, kelimelerim yoktu, sanki buğdaylar ile birlikte düşürdüm kelimelerimi ve ardından karşımdaki aynaya baktım bakar bakmaz kendimi göremedim. Ayna bir anda çatladı çok fazla ses çıktı  içeri Molla K…. Geldi “Ne yaptın sen pirdaş ?” de ben de yine “Ben bilmem.”  dedim o da sinirlendi üstüme doğru yürürken tren rayı sesleri duyuyordum. Tam bir adım yakınıma geldi elini cebime attı cebimden sol eliyle birşey alırken sol eliyle birşey koydu bende onu yapar yapmaz uyandım ve ve “Tak!”  diye ses duydum hemen uyandım önce rüya olduğuna sevindim sonra da hemen konuşmaya başladım konuşabiliyordum. Aklıma cüzdanım geldi. Ali Çavuş yoktu. Elimi cebime götürdüm cüzdanım da yoktu onun yerine üç tane buğday vardı.       

 

Bu yazı toplam 5619 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.